Çok soruldu bu soru: doğuran mı annedir büyüten mi? O kadar
soruldu, konuşuldu ki artık kısalttık cümleyi; dillerimize, kulaklarımza
pelesenk oldu.
Son zamanlarda duymuyorum ben bu tartışmayı. Siz duyuyor
musunuz? Bir aralar sıkça gündemdeydi çünkü. Ama olsun, benim içimden şimdi geldi, ben şimdi yazacağım. Zaten insan var
oldukça, bu konu eskiyebilir mi?
Siz sormadınız, zaten ben odada yalnızdım. Kendi kendime sordum,
içimden bir cevap geldi sonra: bence doğuran biyolojik, büyüten manevi annedir
ama ikisini birden barındıran, anne tanımının ta kendisidir. Yine de büyütmek,
doğurmaktan daha değerlidir. Büyütmek derken yemeğini suyunu vermekten
bahsetmiyorum. Ruhtan bahsediyorum, sevgiden bahsediyorum.
Ne yazık ki birçok ebeveyn bu çocuk büyütme işini doyurma,
ısıtma, başının üstüne bir çatı koyma olarak algılıyor. Birçok anne yavrusunu
elleriyle besliyor, bazen zorlayarak yediriyor ve çocuk aç kalıyor. Çocuk
büyüyüp aklı kemale erince, keşke karnım guruldasaydı ama sevgi görseydim
diyebiliyor. Çünkü haftalarca yemek yiyemeseniz ya da pahalı bir ayakkabı
giyemeseniz ölmezsiniz. Sonra karnınızı doyurursunuz, açlığınız geçer,
hayattasınızdır. Ama sevgiden, bir sarılmadan, “Seni seviyorum.” cümlesinden,
değer gördüğünü hissetmekten eksik kalırsanız, hayatınızın son demlerinize
kadar aç kalırsınız, her bir saatinde açlıktan ruhunuz sızlar. Sürekli aç, hep
eksik.
O yüzden çocuklarımıza onları sevdiğimizi, onlara değer
verdiğimizi gösterelim önce. Sonra karınlarını doyuralım olabildiğince. Belki
her yemeği yiyemiyor, modadan giyinemiyorsunuz ama önemli değil. Siz toksunuz,
evladınız tok, mutlusunuz, ruhunuz tam. Gerisi muhakkak olur. Bu çocuk bu motivasyonla
daha neler yapar, günün birinde sizi zengin bir sofraya oturtur ve o sofrada
hep gözlerinizin içine ışıltıyla bakar, ellerinizi öper. Tamsınızdır,
toksunuzdur, daha garson bile gelmemiştir.